Sporda Madde Kullanımı ve Biyolojik Pasaport Nedir? yazılarına ek olarak bir yazı dizisinin temelleri olarak düşünülebilecek seriye olimpiyat oyunlarında dopingin yerini konu alarak devam ediyoruz. Doping yapmak tabii ki sanıldığı kadar kolay olmasa da performans artırıcı madde kullanan sporcu sayısı düşündüğünüzden daha fazla. Şimdi kullanım yöntemlerini ve sayıları biraz inceleyelim.
2014 Kış Olimpiyatları’nda 47 kişilik Rus sporcu ve antrenör grubundan 2018 Kış Olimpiyatları’nda kısa parkur buz pateni sporcusu Kei Saito’ya kadar doping şüphesi nedeniyle müsabakalardan men edilen sporcu sayısı azımsanacak gibi değil.
Kei Saito’nun men edilmesine neden olan madde ise asetazolamid isimli bir diüretik (Genellikle irtifa hastalığı için kullanılır bkz. Acetazolamide). Diüretikler, performans artırıcı maddelerin doping testlerinde fark edilmesini engelleyici etkilere sahip.
Saito’nun ve Rus ekibinin yakalanmasına rağmen olimpiyat müsabakalarında hala doping yapan sporcuların yakalanma oranının oldukça düşük olduğu düşünülüyor (bu konuda biraz meraklı olanlar için 10 Biggest Doping Scandals in Olympics History)
Doping Ne Kadar Yaygın?
Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA), test yapmak amacıyla her yıl on binlerce Olimpik sporcudan kan ve idrar örnekleri alıyor.
Bu numunelerin %1 ila 2’sinde yasaklı maddeler bulunuyor. Ancak dopingin ciddi farklarla daha yaygın olduğu tahmin ediliyor. Sports Medicine dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, amatör sporcularda bile performans artırıcı ilaç kullanımı oranının %57’lerde olduğu sonucuna ulaşılmış.
WADA’ya göre, on binlerce sporcu -iyi veya kötü bir yöntem aracılığıyla başvurdukları- bu ve bunun gibi davranışlardan kurtulabilir. Peki ama bu sistemi kandırmak neden bu kadar kolay?
Sporcuların Doping Testleri ve Müsabakaya Giden Yol
Sporcular her an teste tabi tutulabilmeli – Test yöntemlerinde en büyük problemin zamanlama olduğu düşünülüyor. Doğru zamanda testlerin yapılması veya tekrarlanması gerekli ki sporcu doping yapıyorsa testi pozitif çıksın.
Bunun için sporcu yalnızca yarıştan önce değil, belki de olimpiyat oyunlarından yıllar önce numune vermeye başlamalı. Tabii aynı zamanda bu testlerin maliyetleri de oldukça yüksek olduğu için bu kadar sık test yapılmasına da imkansız gözüyle bakılıyor.
Antrenör ve sporcuların bu açığın farkında olmaları nedeniyle doping testleri için riskli dönem başlamadan madde kullanımını bırakmaları testlerin önündeki en büyük engellerden biri.
Yasaklı maddelerin küçük dozlarda alınması ve test için riskli dönemden önce bırakılmasıyla özellikle idrar örneklerinde doping çıkmasının önüne geçiliyor. Ancak idrarda görülmemesine rağmen bu maddelerin performans üzerindeki etkileri devam ediyor.
Aslında doping yapan sporcu için buradaki önemli nokta antrenman planının da doğru yapılması. Yani sadece doping kullanarak başarılı olması imkansız. Aynı zamanda iyi bir antrenman periyodunu da tamamlaması gerek.
Müsabakadan uzun süre önce küçük dozlarda yapılan alımlar ile sporcu kendini geliştiriyor. Yani dopingi antrenman performanslarını geliştirmek için kullanıyor.
Sonrasında ise genellikle çoğu sporcu müsabakaya kanında veya idrarında doping olarak değerlendirilen herhangi bir madde olmadan çıkıyor.
Böyle olduğunda sporcu haklı gibi görünebilir çünkü müsabaka günü doping testinin negatif olduğunu söylüyoruz. Ancak burada egzersiz ve spor bilimlerinin antrenman periyodizasyonu doğru bir plan ile kurgulanarak sistem kandırılıyor. Yani antrenman periyodu boyunca yasaklı maddeler yardımıyla sporcu antrenman performanslarını üst seviyeye çıkarıyor ve korumaya devam ediyor.
Streroidlerin Ötesinde
Doğru ve sık zamanlı testler ile dopingli sporcuları belirlemenin ötesinde, insan vücudu üzerinde doping etkisi olan yeni maddelerin araştırıldığını da unutmamak gerek. WADA, daha önce listesine almadığı bir ilacı test edemediği için bu noktada da büyük bir açık var.
Yani siz bölgenize özel bir tür bitkinin veya başka bir hastalığın tedavisinde kullanılmaya başlanılan yeni bir maddenin -bu şekilde ilaçları denemek oldukça tehlikelidir- performansınızı geliştirdiğini fark ettiğinizi ve kullanmaya başladığını düşünün. Olimpiyat oyunlarında müsabaka gününüzde bile maddeyi kullandığınızı varsayalım. WADA’nın yasaklılar listesinde yoksa bu maddenin test sonuçlarında çıkma olasılığı neredeyse yok. Ama komite tarafından bunun için alınmış başka bir yöntem var.
Bunun için düzenli olarak sporcuların kan testlerinin yapılarak takip edildiği biyolojik pasaport yöntemi var. Bu şekilde istatistiksel analizler yardımıyla kan değerlerinizin takibi yapılıyor. Bu konuda daha detaylı bilgi almak için Biyolojik Pasaport Nedir? Dopingle Mücadele İçin Sporcu Takibi yazısını inceleyebilirsiniz.
Atletik performansın geliştirilmesinde kullanılan doping yöntemlerinden en yaygını anabolik streoidler – Bu streoidler genellikle vücudun androjen reseptörlerini etkilerler ki bu reseptörler testesteron gibi hormonların kas gelişiminde rol almasını kolaylaştırır.
Bununla birlikte “Streoidler gibi androjen reseptörlerini etkileyen ve laboratuvarda üretilebilen 500’den fazla kimyasal olduğu biliniyor” diyor Dr. Tom Hildebrandt ve ekliyor “Akıllı, motivasyonu yüksek ve iyi derecede kimya bilen biri, birçok şekilde bu reseptörleri geleneksel testler ile yakalanamayacak bir şekilde üretebilir çünkü -resmi olarak- maddenin yakalanması için yapılan testte hangi maddenin kontrolü yapılıyor bilinmesi gerek.”
Yani bu noktada da büyük bir açık var gibi.
Tabi sporcuların müsabakalardan sonraki yıllar içinde yakalanması da mümkün. Çünkü test laboratuvarları sporcuların kan örneklerini müsabaka sonrasında da tutmaya devam ediyor. Tekrar incelemek veya yeni bir bilimsel test yöntemini kullanmak amacıyla.
Tamamlamak gerekirse bu şekilde devam ettikçe birçok antrenör ve sporcu performans geliştirme amacıyla yeni maddeler kullanmaya veya aramaya devam edecek gibi görünüyor.
İsteyenler bu yazıda referans olarak kullanılan Why Is It So Easy to Cheat at the Olympics? kaynağını da inceleyebilirler. Merak ettikleriniz ve sorularınız için yorum yapabilir, iletişime geçebilirsiniz.