Kas yorgunluğunun cinsiyetler arasındaki farklılıkları konusunu ele aldığımızda fiziksel iş yükünden antrenman uygulamalarına kadar geniş bir alanda kadınların ve erkeklerin farklı antrenman türlerinde kasın fonksiyonları açısından avantajları olduğunu görüyoruz. Genel olarak erkekler güç ve sürat özelliklerinde hızlı aşamalar kaydederken, kadınlarda dayanıklılık ve esneklik özellikleri ön plana çıkıyor. Peki bu farklılıklar neyden kaynaklanıyor?
Kas performansı -bu karşılaştırma için verimliliği ya da işlevi demek yanlış olabilir- açısından erkekler ve kadınlar arasında dikkate değer fizyolojik farklılıklar var.
Genel olarak erkekler, kadınlara göre daha fazla mutlak kas kuvveti ve güç üretebiliyor. Diğer yandan, kadınlar kas yorgunluğuna -çizgili iskelet kaslarından bahsediyoruz- karşı daha fazla direnç gösterebiliyor ve ayrıca egzersiz sonrasında da yenilenme-dinlenme sürecini daha hızlı bir şekilde atlatabiliyorlar.
Bu zıt özellikleri incelemek gerekirse, kas lifi tiplerindeki farklılıklar ve enerji sistemlerinin kullanım profillerinden bahsetmemiz gerekiyor.
İskelet kası iki farklı lif türüne ayrılabilir;
Tip I (Yaygın olarak yavaş kasılan kas tipi olarak bilinir.)
Tip II (Yaygın olarak hızlı kasılan kas tipi olarak bilinir.)
Tip II fibril tipi, tip IIA ve tip IIB olarak alt gruplara ayrılmış bir şekilde karşımıza çıkabilir.
Her bir fibril tipinin biyokimyasal ve enzimatik profilleri önemli ölçüde farklılık gösterir.
Tip I kas lifleri, mitokondriyal solunum ile ATP’nin yeniden sentezlenmesi için lipid ve karbonhidratın kullanıldığı metabolik süreçlere daha uygundur.
Öte yandan, tip II kas lifleri, ATP’yi fosfojen sistem ve glikoliz yoluyla yenilemek için daha efektif bir yapı olarak karşımıza çıkar.
Daha önce yapılan araştırmalarda, -son yıllarda yapılan çalışmalara da bakılmalı- erkeklere kıyasla kadınlarda tip I kas liflerinin daha fazla, tip IIB kas liflerinin daha düşük olduğu sonucuna ulaşılmış.
Bu farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda, kadınlar -göreceli olarak- dayanıklılık performansı için daha iyi bir altyapıya sahipken, erkeklerin sprint ve güç ortaya konan bir çalışma için daha büyük bir potansiyele sahip olduğu sonucuna varılabilir.
Aslında, kadınlar erkeklere kıyasla daha düşük mutlak kas kuvveti üretme eğilimindedir. Bu noktayı kaçırmamak gerek.
Yani kadınlarda, egzersiz sırasında kaslarda daha az oksijen gerekliliği olacak diyebiliriz -kas hacmindeki farklılıklar burada ön plana çıkıyor olabilir.
Sub-maksimal egzersiz sırasında ise bu koşullar, hem oksijenin dokuya ulaşması ve kullanılmasını hem de metabolik yan ürün uzaklaştırmayı (esas olarak karbondioksit) artırıyor olabilir ve sonuç olarak kas yorgunluğu daha geç başlar.
Buradan hareketle bu farklılık sub-maksimal egzersizlerde kadınların “yorgunluğa karşı koyma yeteneği” avantajını tanımlıyor olabilir.
Bitirirken
Endokrin sistem, cinsiyetler arasındaki bir başka bariz farktır. Örneğin, östrojen büyüme hormonunun konsantrasyonlarını artırır, yağ parçalanma süreçlerinini hızlandırır. Kas glikojeninin parçalanmasını ise azaltır. İlk bakışta bu, kadınların görece olarak neden daha iyi dayanıklılık performansı sergilediğinin bir başka nedeni olabilir.
Ancak araştırmalar, büyüme hormonu salımındaki farklılıkların yalnızca dinlenme sırasında var olduğunu gösteriyor. Egzersiz sırasındaki etkiler ise henüz netlik kazanmış değil.
Kas yorgunluğunun cinsiyetler arasındaki farklılıkları konusunda aklınıza takılan noktalar için kas yorgunluğunun daha detaylı anlatıldığı Kas Yorgunluğu: Nedenler, Etkiler ve Egzersizler yazısına göz atabilirsiniz.