Hareket kontrolünün nasıl sağlandığına giriş yaptıktan sonra, hareket boyunca korunan denge ve senkronizasyonun nasıl gerçekleştiğine bakabiliriz.
Dengenin sağlanması duyusal ve motor bilgilerin bilinçaltı düzeyindeki iş birliği ile mümkündür.
En basit örnek olarak koşu esnasında yaşanan vücut ağırlığınızdaki değişimleri ele alalım. Bu değişiklikler proprioseptörler, iç kulağınızdaki daire kanalları ve gözlemsel girdiler aracılığıyla beyin tarafından fark edilebilir çünkü bu yapılar ve hücreler sürekli olarak beyne sinirsel bilgi aktarırlar. Bu bilgileri kullanan beyin, dengeyi sağlamak için kararlar verir.
Bu arada bacaklarınızdaki sinirler aracılığıyla duyusal bilgiler de beyninize gönderilmeye devam eder ve alt ekstremitenin hareketleri zemine uyumlu bir hale getirilir.
İnsan vücudunun anatomik olarak sahip olduğu en önemli özelliklerden birinin uzun mesafelerde koşu yapabilme yeteneği olduğunu biliyoruz. Bunun için gereken vücudun enerji tüketiminin optimum hale gelmesi, gövde ve kafanın stabilizasyonu ve vücut ısısının düzenlenmesi, evrimsel süreç sonucunda insan vücuduna kalan miras olarak görülüyor diyebiliriz.
Bunu sağlayan en önemli yapısal farklılıklardan biri, insanoğlu olarak sahip olduğumuz nispeten daha uzun aşil tendonumuzdur.
Bir diğer farklılık ise trapezius ve splenius capitis gibi posterior kaslarının bağlandığı nuchal ligamenttir. C1 ve C6 omurlarını kapsar ve aşağıya doğru supraspinous ligament ile devam eder. Oldukça kalın ve güçlü bir bağ yapısına sahiptir ve boynun hiperfleksiyonunu sınırlandırır.
Nuchal ligament, koşu esnasında ise karşıya bakmayı kolaylaştırır.
Proprioseptörler olarak bilinen sensörler aracılığıyla eklem hareketleri, kas gerilmeleri, tendon üzerindeki yükler gibi duyusal bilgileri beyne iletir ve vücudun uzaydaki konumu belirlenmeye çalışılır.
Böylece ani durum değişikliklerinde bile hızlı tepkiler verilebilir.
Denge
İç kulakta bulunan halka benzeri sıvı dolu kanallar, hareketin üç boyutlu bir düzlemde algılanabileceği tüy ve kristal benzeri sensörler içerirler.
Bu sensörlerden toplanılan sinyaller, hareket sırasında başın uzaydaki konumunun belirlenmesine sağlar.
Daha iyi anlayabilmek için koşarken bir kaldırımdan indiğinizi düşünün. Bu farklılık, daire kanallarındaki sensörler tarafından algılanır ve beyne iletilir ve beyin tepkilerini düzenlerken bu bilgi akışını kullanır.
Beyni tüm duyusal bilgileri toplayan ve en optimum kararı göreceli olarak en hızlı şekilde alan bir sistem olarak düşünebiliriz. Denge, ancak geniş çapta bir sinirsel koordinasyon ile korunabilir.
Görselde kristal benzeri olarak belirtilen sıvı jelatinimsi bir yapıya sahiptir. İç kulağın otolitik zarındaki tüy benzeri hücreleri çevreler.
Kafa hareket ettikçe, bu jelatinimsi sıvının sensörler etrafındaki hareketi beynin uygulanan hareketin yönüne dair bilgileri hesaplayabilmesini sağlar.
Gözlerimiz de yapısal olarak çok farklı olsa da aslında diğer sensörler gibi çalışır ve duyusal girdileri -görsel bilgi- bilgi sağlamak üzere beyne iletir.
Bu şekilde koştuğunuz zeminin özelliklerini fark edebilir, gerekli durumlarda değişikler yapabilirsiniz -örneğin köpek gördüğünüzde yönünüzü değiştirebilir veya kalabalık bir alandaki insanlara veya nesnelere çarpmamaya çalışırsınız.
Buradaki gözlemsel bilginin koordinasyonu büyük ölçüde bilinçaltı düzeyinde gerçekleşir.
İlginizi çekebilir: Egzersizin Beyin Üzerindeki Etkileri: Ağrı Hissi ve Tepkiler